Son dönemlerde yaşanan trajik olaylar, Türkiye'de kadın cinayetlerine karşı alınan önlemlerin ne kadar etkili olduğunu sorgulatıyor. En son örneklerden biri, Sinem'in katilinin aldığı uzaklaştırma kararıyla ilgili yaşananların ardından gelen olaylar. Genç bir kadının hayatını kaybetmesi, yakınları ve sevenleri arasında derin bir üzüntü yaratırken, toplumsal bir tartışmanın da fitilini ateşledi. Uzaklaştırma kararları, mağdurların güvenliğini sağlamada yeterli mi? Sinem'in tragik hikayesi, bu soruyu yeniden gündeme taşıdı.
Sinem, bir süre önce eski partneri tarafından tehdit edilmeye başlamış ve bu durumu yetkililere bildirmişti. Alınan uzaklaştırma kararı, onu bir süreliğine korumaya alsa da, olaylar beklenildiği gibi gelişmedi. Katil, Serdar, tüm önlemleri aşarak Sinem’in evinin balkonundan içeri girmeyi başardı. Sinem’in korku dolu bakışlarının ardından gelen bu olay, bir kez daha güvenliğin ileri düzeyde ne kadar önem taşıdığını gözler önüne serdi.
Balkondan tırmanarak, bir kadının hayatına kasteden bu olay, sadece Sinem özelinde değil, tüm kadınlar için büyük bir tehdit oluşturuyor. Uzaklaştırma kararları, birçok kadın için bir nevi güvence olarak görülse de, bu kararların etkinliği ve uygulanabilirliği ciddi şekilde sorgulanıyor. Özellikle sinemanın katili gibi kararlı ve azimli kişiler için bu tür kararların ne kadar caydırıcı olduğunu bilmek oldukça zordur. Sinem’in cinayetinin ardından sosyal medya ve çeşitli platformlarda tepkiler çığ gibi büyüdü; “Uzaklaştırma kararları yeterli değil!” çığırtkanlıkları yankı buldu.
Sıkça dile getirilen sorunlardan biri de, bu tür önlemlerin uygulama aşamasında yaşanan aksaklıklar ve sistemin açıkları. Birçok kadının yaşadığı şiddet vakalarına karşı alınan önlemler sıklıkla tartışmalara neden oluyor. Ülkemizdeki birçok kadın, yaşadıkları şiddet olaylarını rapor etmesine rağmen yeterince korunmadıklarından şikayetçi. Sinem’in hikayesi, işte tam da bu kaygıları tekrar hatırlatıyor. Uzaklaştırma kararları, sadece bir kağıt parçasından ibaret olmamalı; bu kararların takip edilmesi, ihlalde bulunanlar için caydırıcı cezaların verilmesi gerektiği konusunda kamuoyunda büyük bir hassasiyet gelişti.
Başkalarının hayatını tehdit edenlerin bir süreliğine uzaklaştırılması, çoğu zaman yeterli bir çözüm olarak görünmüyor. İnsanların, geçmişteki ilişkilerinden doğan sorunları çözmek için bu kararları sürekli ihlal etme cesaretine sahip olması, en büyük kaygılardan biri. Sinem’in trajik hikayesi, toplumsal bir sorun haline gelmiş olan kayıtsızlığı, duyarsızlığı ve tedbirlerin ne kadar yetersiz olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Çözüm önerileri arasında; şiddet uygulayanların rehabilitasyon süreçleri, kadınların destek merkezlerine daha kolay erişimi ve kamu bilincinin arttırılması gibi maddeler öne çıkıyor.
Sinem’in katili, sadece bir kayıptan ibaret değil; bu, toplum olarak kadınlara karşı olan tutumumuzun ve sistemin işleyişinin sorgulanmasına bir davet niteliğinde. Bu tür olayların tekrar yaşanmaması için, toplumun her bireyinin sorumluluk alması ve el birliğiyle hareket etmesi gerektiği çok açık. Tüm bu yaşananlar, kadınlarımızın güvenliği için çok daha etkin önlemlerin alınması ve uygulamaların sıkılaştırılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Peki, ne olmalı? Uzaklaştırma kararlarının yeterli olabilmesi için, yalnızca hukuki değil, toplumsal bir dönüşüm yaşanması da şart. Sinem’in hikayesi, bu dönüşüm için bir dönüm noktası olabilir mi? Ümit ediyoruz ki, bu tür travmatik olaylar bir daha yaşanmaz ve kadınlarımız, her daim güven içinde yaşamayı başarır.